Sizi bilmem ama iş etiği dendiğinde benim aklıma ahlak değil sürdürülebilirlikten paydaş haklarının korunmasına, tüm kurumsal sorumlulukların anlaşılması, içselleştirilmesi, yazılı kültür haline getirilmesi, etki analizinin yapılabilmesi sonuç olarak da yönetilebilmesi geliyor.
Örneğin sürdürülebilirliğe çoğu zaman bir sorumluluk meselesi olarak baktık. Paydaşlarımızın taktirini toplayan, şirket imajımızı parlatan kurumsal sosyal sorumluluk projelerimizi önemsedik ama sürdürülebilirliği bir şirket politikası haline getirmedik.
Etik yönetimi şirket değerleirinin şirket politikası haline gelmesini sağlar.
Çevreye olan katkımızı şirketi kuran dedemizin adını verdiğimiz hatıra ormanlarına diktiğimiz ağaç sayısıyla ifade ettik. Bu çabaların değersiz olduğunu söylemiyorum ancak konu çevre olduğunda küçük düşünmeye hakkımız olmadığı gerçeğinin altını çizmeye çalışıyorum.
“Bizim gibi küçük şirketler kurumsal sosyal sorumluluk projeleri yapar; kurumsal sorumluluk ve sürdürülebilirlik politikaları büyük şirketlerin işidir… Hem bozulan bir şey varsa onlar bozu, bırakın onlar tamir etsin” …hakim bakış açısından sıyrılmanın zamanı çoktan geldi geçiyor.
Dünyanın başka coğrafyalarında yaşanan felaketler bizim coğrafyamızın iklim özellikleri ile örtüşmediği için kendimizi şanslı sanmaktan vazgeçmemiz gerek.
Elbette Akdeniz’ de kasırga ile karşılaşmamız mümkün değil. Peki ya kuraklık? Her ülkenin kendi coğrafya ve iklimine göre sorunları var ve bu sorunlar her gün büyüyor, büyüyecek.
Sizlerle, çevre bilinci ve sürdürülebilirliğin bir kurumsal vatandaşlık sorumluluğu olduğunu unutmadan, konunun bir etkin iş yapma biçimi olduğunu, çevre ekonomisinin savaş ekonomisinden farksız bir yıkım demek olduğunu hatırlatacak bir kaç veriyi paylaşmak istiyorum.
Önce Amerika ve Asya’ daki çevre felaketleri
Sandy Kasırgası Sadece Amerika Birleşik Devletleri’ nin doğu kıyısını değil maliyesini de vurdu. Zarar 20 milyar Dolar.
Asian Development Bank’ in okyanusun diğer kıyısıyla ilgili haberleri de bir o kadar iç karartıcı… Çevre felaketi sebepli kayıpların Uzak Doğu ülkelerine olan zararının senede 19 milyar Doları bulduğu ifade ediliyor.
Su baskını ve toprak kaymalarının 2010 yılında sadece Çin ekonomisine verdiği zarar 18 milyar Dolarken, 2011 de yaşanan su baskınlarının Tayland ekonomisine faturası 45 milyar Dolar oldu.
Bu zararlarda önemli rol oynayan etkenlerden biri de demografi.
Asya-Pasifik bölgesi dünyanın mega şehirler bakımından en zengin bölgesi. Çin ve Hindistan’ ın dünya nüfusunun üçte birine sahip olduğunu da hatırlarsak, Asian Development Bank’ in raporundaki, Asya’ da yaşayanların çevre felaketlerinden etkilenme riskinin Amerika veya Avrupa’da yaşayanlardan 25 kat daha fazla olduğu öngörüsünün gerçeğe ne kadar yakın olduğunu anlayabiliriz.
Çözüm: Çevre felaketine iş adamı gözüyle bakmak ve yatırım yapmak. Çevre felaketlerinin önlenmesi için yapılan her $1 yatırım karşılığında $4 lık zarar önlenebiliyor. Yani çevre sorumluluğu iyi bir yatırım.
Bu konuda daha fazla kaynak için:
The Economist, Counting the cost of calamities
Accuweather, Top 5 Most Expensive Disasters
The Atlantic, The Growing Cost of Natural Disasters
IMF, Natural Disasters Hitting More People, Becoming More Costly
Avrupa kasırgalar bakımından daha şanslı, doğaya verdiğimiz zararın etkilerini şimdilik sertleşen kış şartları ile yaşıyorlar. Ama yaşanan etkilerin aşırı dramatik olmaması kimseyi daha az sorumlu kılmadığı gibi kimseyi ekonomik olarak daha az etkilemiyor. Etkinin biçimi ve maliyetin vadesi değişiyor o kadar…
Üyelerimizden PriceWaterhouse Coopers tarafından yapılan araştırmanın sonuçları bu yüzyılın sonuna kadar beklenen ısı artışının 6oC olduğunu ve bunu önlemek için 2050 yılına kadar her sene karbon salımının %5,1 kadar düşürülmesi gerektiğini söylüyor.
Oysa bundan 20 sene once Rio’ da ortaya konan iradenin, 2000 senesinden bu güne karbon salımını %0,8 kadar düşürebildiğini de hatırlarsak bu cephede ne kadar başarısız olduğumuzu açıkça görmüş oluruz. Bir diğer deyişle bunsan sonraki 35 yıl bu güne kadarki gayretimizin sekiz katı bir gayret göstermek zorundayız.
Bir küçük not: Türkiye’ nin de içinde olduğu Yükselen ekonomilerin (E7 – Çin, Hindistan, Brezilya, Meksika, Rusya, Endonezya, Türkiye) karbon salımındaki artışa olan katkısı %7,4
Sermayeye ulaşım
Kurumsal yönetim veya iş etiği ilkelerine uyum bir şirket için uluslararası sermayeye ulaşmak için önemli bir araçtır dedik durduk… Bu alandan da bir kaç veri paylaşmak istiyorum:
European Forum for Sustainable Investment (Eurosif) düzenli olarak SRI raporu (Socially Responsible Investment) yayımlamaya başladı.
Yatırım değerleme kriterleri arasında sosyal ve çevresel etki analizini de barındıran Avrupa kaynaklı kurumsal yatırımcılara ait varlık portföyü 2009 yılından bu güne %137 artarak €2.3 trilyona ulaştı. Aynı dönem içinde kimi sektörleri tamamen portföy dışı bırakan fonların sayısı %119 arttı. Aynı rapordan bir diğer çarpıcı veri ise Avrupa emeklilik fonlarının SRI yatırımlarına olan ilgisinin son beş yılda %92den %94 çıkmış olması
Bir sonraki yazımda, etik yönetiminin diğer önemli bileşenleri olan enerji verimliliği, yolsuzlukla mücadele, fırsat eşitliği ve ücret dengesizliğinin şirketlere ve ekonomiye olan maliyetleri ile ilgili verileri paylaşacak ve hatırlatmaya çalışacağım: ETİK VE DOĞAYA SAYGI SADECE BİR SORUMLULUK DEĞİL VERİMLİ İŞ YÖNETME BİÇİMİDİR.